Amerikan Yüksek Mahkemesi, en üst düzey federal mahkemedir. Kabul edilen görüşe göre yargıçların ideolojik eğilimleri, politik felsefe ve tercihlerini göstermektedir. Amerika’da parti seçimleri ve milletvekillerinin dağılımına bakılınca muhafazakar olan sağcı Cumhuriyetçi Parti ile liberal fikirlere sahip solcu Demokrat Parti isimleri bizi karşılar. Yargıçların da şahıslarında birer ekol benimsemesinde bu iki ana ayrımın mevcut olması etken rol oynamaktadır. Zira ülke siyaseti muhafazakarlar ve liberaller arasında kutuplaşmıştır. Hükümetin başı olan başkan, yargıç atamasını senato ile birlikte yapacağı için yürütmenin hareket alanı açısından büyük önem taşır.
Yüksek Mahkemenin üyelerinin atanma sürecinde, baktığı davaların ve buna istinaen sahip olduğu yetkiler, ilk derece mahkemesi ve son derece temyiz mahkemesi olması etkili olmuştur. Siyasi sebebi ise mahkemenin yapısıdır. 9 üyenin de ömür boyu görevde kalması, yenilikçi başkanların kendi mirasını bıraktığı bir araç gibi görmesi, yürütme kanadını cezbetmektedir.
Sadece siyasal değil toplumsal etkileri de bulunmaktadır. Robert Bork’un adaylık sürecinin basında kürtaj, özel hayatın gizliliği, ceza hukuku gibi konularda infial yaratması buna örnek olarak gösterilebilir. Nitekim Senato ve Senato Genel Kurulu muhafazakar adayın atanmasını engellemiştir. Cumhuriyetçi başkanlar daha çok muhafazakâr felsefi görüşü olan yargıçları tercih etmektedirler. Yüksek Mahkeme’deki liberal-muhafazakâr yargıç yelpazesi, eşcinsel evlilik, kürtaj, idam cezası gibi içeriklere yönelik davalarda çok belirginleşmektedir. Nitekim bu tip davalarda liberal ve muhafazakâr yargıçlar bir arada aynı safta yer almaktadır.
İlk olarak Obergefell v. Hodges davasını inceleyelim. Davanın temeli, yasaklanan eşcinsel evliliğinin 14. Değişiklik maddesinde koruma altına alınan hukuki gerekler ve eşitlik ilkelerine ters düşüp düşmediğidir. Eşcinsel evliliğin federal ve eyalet kutuplaşmasının arasında kalmışlığının başlattığı bu süreç, muhafazakar tavırlı Ronald Reagan’in atadığı Anthony Kennedy’nin demokratların safına katılarak 5’e 4 evet oyuyla eşcinsel evliliğin kabul edilmesiyle sonuçlanmıştır. Şahsiyetinden ziyade dava özelinde adaletli tavır sergilediğini anlayabiliriz.
Bir diğeri de Fisher v. University of Texas davasıdır. Pozitif ayrımcılık temelinde Teksas Üniversitesi ilk yüzde onluk dilimi kabul etmiş, diğerleri için de bir değerlendirme ile seçilme şansı sunmuş; fakat ırkçı tutumla karşı karşıya kalan Fisher, beyaz bir Amerikan olmanın dezavantaj olduğunu ifade etmiş ve Bölge Mahkemesi tarafından eşitliğin uygulanmadığı yönündeki itirazı reddedilmiştir. Konuyu Yüksek Mahkemeye taşımasıyla liberal ve muhafazakar yargıçların aynı safta birleşmelerine tanıklık edildi ve tekrar red yedi. Bu konu hakkında Anthony Kennedy kararı savunan yazılar yazarken, a hem Samuel Alito hem de Clarence Thomas karşı yazı kaleme almışlardır.
Comentarios